Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı görüşmeden Türkiye için yeni nükleer santrallerin kurulması yönünde çalışmalara başlama niyetlerinin bulunduğunu hatta Türkiye’nin yeni santralleri kurmak isteyebileceği somut coğrafi noktalar hakkında konuşulduğunu öğrendik.
Her şeyden önce belirtelim ki, nükleer santraller riskleri ve maliyetleri ile birlikte düşünüldüğünde götürüsü getirisinden çok daha ağır basan bir enerji üretim yöntemidir. Üstelik Rusya’ya olan enerji bağımlılığını da artıracak bir projedir.
Dolayısıyla hangi ülkeyle olursa olsun Yeşiller Partisi olarak, bu atıl teknolojinin siyasi ve askeri pazarlıkların aracı olarak kullanılmak istendiğini görüyor ve nükleer enerjinin bir enerji üretim yöntemi olarak benimsenmesini özellikle küresel iklim krizi çağında Türkiye ve dünya açısından son derece sorunlu ve gereksiz buluyoruz.
Kaldı ki, hali hazırda yargı süreçlerinin arkasından dolaşılarak, kamuoyu muhalefetinin yok sayılmasıyla 4’üncü reaktöre inşaat lisansının verileceği safhaya gelinen Akkuyu Nükleer Santral Projesi ile yer lisansı bile alınmadan, hangi şirket tarafından hangi reaktörlerin inşa edileceği belli değilken ÇED onayı verilen ve uğruna 1 milyona yakın ağacın katledildiği Sinop projelerinin içerdiği sorunlar her an kendini hissettiriyor.
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu ve Sinop projesinin bir de heyelan bölgesinde kurulduğu gerçeği ile bir başka ülkenin topraklarımızda gerçekleştireceği bu projelerin gerek askeri güvenlik riski anlamına geldiği gibi riskleri dışarda tutup nükleer projeleri yalnızca maliyetlerinin tüketiciye getireceği yük ile değerlendirsek bile geleceğimizin ipotek altına alındığı gerçeği açık, net!
Belirtmek isteriz ki, bugün EPDK verilerine göre Ocak-Haziran döneminde bir önceki döneme göre yüzde 8 zamlanmış olarak 1 kilovatsaat elektrik için ortalama 79,5 kuruş ödenmiştir. Bu durum devletin elektriği 4,4 dolar/sent düzeyinden satın alarak tüketiciye en az 5,5 dolar/sentten sattığı bir Türkiye’de gerçekleşmiştir.
Nükleer santraller devreye girdiğinde ise tek başına Akkuyu’yu ele alıp Türkiye’de tüketilen elektriğin yüzde 7-8’ini karşılayacağı iddiası baz alındığında anlaşmaya göre devletin nükleer enerjiyi Akkuyu’dan 12,35 dolar/sent düzeyinden satın alarak tüketiciye vergi vs ekleyerek satacağı göz önüne alınırsa, bugünkü koşullarda yaşadığımız elektrik fiyatının nihai tüketici açısından en az iki katına çıkacağını öngörmek hiç güç değil.
Bununla beraber nükleer santrallerin ortalama ömrü olan 60 yıl boyunca bütün bakım masraflarının da bu faturaya yansıtılacağını da unutmayalım. Neticede bu pahalılığın arkasında bir şirketin inşaat maliyetini çıkarma çabası olacak.
Yani Türkiye’nin sadece Akkuyu nedeniyle yüklendiği maliyet ifade edilen 20 milyar doların çok üstünde olacak. Bununla beraber her nükleer santral tesisinin maliyeti onlarca milyon dolar tutarında geçici hatta bir de nihai depolama ünitesi inşa etmesi gerektiğini de belirtmeliyiz.
Sinop’taki proje de gerçekleştirilirse, bu maliyeti iki, bir proje daha ilave edilirse üç ile çarpmamız gerekecek. Depolama maliyetleri gibi yükler ise bu maliyet sarmalını giderek büyütecek.
Nükleere yapılacak yatırım yerine yenilenebilir enerjiye geçişin sağlanmasıyla Türkiye, hazır Paris Anlaşması’nı da onaylama kararı almışken rüzgarını ve güneşini akılcı projelerle arkasına alarak dünyaya örnek bir ülke olma şansına hala sahip…
Yeşiller Partisi olarak geç olmadan “Türkiye nükleerden vazgeçmeli” diyoruz.