106 yıl önce bugün, 24 Nisan 1915 günü, aralarında yazar, siyasetçi, avukat, müzisyen ve doktorların olduğu 240 Ermeni İstanbul’da tutuklandı. Tutuklananlar arasından hiç kimse yargılanacağı yere ulaşamadı ve tüm tutuklular Ayaş yolunda öldürüldü. Sayı ilerleyen günlerde arttı ve yüz binlerce Ermeni sevdiklerini, tarlalarını, evlerini, bahçelerini geride bırakmak zorunda bırakılarak sürüldü.
Tehcir olarak adlandırılan bu zulüm yürüyüşü, Osmanlı Ermenilerinin, izleriyle birlikte bu topraklardan silinmesine neden oldu. Bu politikalar neticesinde, Osmanlı topraklarının neredeyse tüm şehirlerinde yaşayan iki milyona yakın Ermeniden geriye, bugün sayısı yüz bini geçmeyen ve İstanbul’da yoğunlaşan bir Ermeni nüfusu kaldı.
1915’ten geriye yerinden yurdundan sökülen, öldürülen, mallarına el konulan, gizlenerek, tedirginlik içinde yaşamak zorunda bırakılan bir halk kaldı. 106 yıl geçti fakat resmi makamların 1915’e bakışı değişmedi. O yıllardan bugüne süregelen baskı ve tek tipleştirme politikaları oldu. Acılarla yüzleşmek de, barışmak da, toplumda yaratılan düşmanlık da hep politik hırsların, çıkarların malzemesi haline getirildi. Acıları, inkarı, yüzleşememeyi gündelik politikanın malzemesi haline getirenler 2007 yılında bizden Hrant Dink’i aldılar.
Biz Yeşiller Partisi olarak 106 yıldır dinmeyen acıyı derinden yaşıyor ve paylaşıyoruz. Yeşil, adil, eşit ve özgür bir geleceği kurgularken tarihten çıkaracağımız derslerin, birlikte barış içinde yaşamak için bize yol göstereceğine inanıyoruz. 24 Nisan’la başlayan süreçte katledilenlerin anısının önünde saygıyla eğiliyor ve 106 yıldır tutulamayan yasın sorumluluğunu hissediyoruz.
Devletin, bugün dünyanın dört bir tarafına dağılmış Ermenilerden özür dilemesi, sürgün edilen ailelere yurttaşlık haklarını iade etmesi, yaraların iyileşmeye başlamasına vesile olacak hukuki düzenlemeleri yapması ve Ermenistan ile kapalı tutulan sınır kapısının koşulsuz olarak açması gerektiğine ve ancak bu şekilde Kafkasya’da kalıcı bir barış ortamının tesis edilebileceğine inanıyoruz.